top of page

ZEKİ MÜREN'İN SON GÜNÜ | OYA TOLGA İLE RÖPORTAJ

  • Milliyet
  • 11 Eki 2016
  • 7 dakikada okunur

ÜNLÜLERİN MAKYÖZÜ | OYA TOLGA - ZEKİ MÜREN

ZEKİ MÜREN'İN SON GÜNÜ | OYA TOLGA İLE RÖPORTAJ

Ölümünün 20’nci yılıydı Zeki Müren’in. TRT stüdyolarında vefat etmişti. Kürşat Özkök’ün çektiği dört bölümlük ‘Batmayan Güneş Zeki Müren’ belgeselini TRT Haber tekrar yayınladı. Zeki Müren’in TRT İzmir Stüdyoların ‘da ki son görüntüleri bir kez daha ekrana geldi. Sanat Güneşimizin yakın dostu ve tanıdığı günden beri hiç yanından ayırmadığı ünlü Makyöz Oya Tolga o talihsiz günü kimsenin bilmediği çok özel yönleri ve boyutları ile ilk kez bu Röportajımızda dile getirdi.

Oya Tolga'nın ağzından Zeki Müren ve o acı günün bilinmeyen ayrıntıları... Zeki Müren'in yanından hiç ayırmadığı Makyözü ve aynı zamanda çok yakın Dostu olan Oya Tolga son makyajını yapmıştı. Oya Tolga o talihsiz akşamın en yakın tanığı olarak şunları paylaştı:

“Paşa ile çalışmak özelikle son zamanlarında çok zordu. Çok terlerdi, o kadar ki adeta oluk oluk ter fışkırırdı her tarafından. Bu aşırı terlemenin nedeni aksatmadan almak zorunda olduğu ilaçlar ile ilgili bir yan etkiydi ve bu yüzden çekim sırasında akan makyajını tazelemek için çekimleri sık sık bölmek mecburiyetinde kalırdık. Ancak O elim günde TRT'nin İzmir Stüdyolarına vardığında ( rahat bir şekilde gelebilmesi için sağ olsun Muazzez Ersoy arkası konforlu bir yatağa dönüşen özel Minibüsünü tahsis ederek onu Bodrumda ki evinden aldırıp İzmir'e getirmişti) yüzünde hiç ter yoktu, gayet neşeli ve iyi görünüyordu. Yalnız onun bu hali daha önce hiç şahit olmadığım bir durumdu ve bende endişe ile karışık merakımı gizleyemeyerek ‘Hayrola paşam ?’ dedim. O da kendisindeki tuhaflığı benden saklayamayacağını bilerek olsa gerek ‘Sus Kumru Hanım, ilaçlarımın hiçbirini almadım’ dedi. Ben tabi nasıl yaparsınız böyle bir şey Paşam şeklinde tepki vermeye başlayınca beni teskin etmek maksadı ile kendinden çok emin ama aynı zamanda kaygılarımı daha da artıracak olan bir mana ile bakarak gülümsedi ve ‘Kumru Hanım hiç merak etme bu gün her şey gayet güzel ve de çok farklı olacak… Ben kendimi hiç olmadığı kadar iyi hissediyorum’ dedi ve arkasından Makyaj odasına geçerek Makyajını yapmaya başladım.

Dışarıdan bakıldığında gayet neşeli ve sağlıklı görünse de kendisini zorlayarak bu görüntüyü vermeye çalıştığının çok iyi farkındaydım o da bu durumun farkında olduğumun çok iyi farkındaydı biz çünkü artık bakışlarımızla birbirimizi anlıyorduk bir çok şeyi kelimelere dökmeye gerek duymadan anlaşıyorduk...

Esasında ilaçlarını almayışının dışında tuhaf olarak nitelendirebileceğim başka şeylerde vardı...

Mesela yine çok yakın dostu ve aynı zamanda bütün Sahne kostümlerini hazırlayan Muzaffer Çaha beye o akşama has diktirdiği Kostümün adını ''Son Gece'' koyması oldukça manidar gelmişti bana.

Ayrıca Kürşat Özkök beyin yönetiminde ve Hülya Aydın Hanımın öncülüğünde ilk Bodrumdaki evinde çektiğimiz Batmayan Güneş Zeki Müren Belgeseli ile başlayıp sonra devamında kabul ettiği TV Programı ve yeni Albüm çalışmaları gibi hızlı ve ani gelişmeleri onun içinde bulunduğu ruh halini ve elverişsiz sağlık koşullarını yakinen bilen birisi olarak hayret ve şaşkınlıkla karşılamıştım.

Belgeselin çekimleri Paşayı fazla yormamak için evinde çekiliyordu ve buna rağmen o süreçte Paşanın ne kadar zorlandığını ve çekim aralarında kendisini zar zor yatak odasına atarak ne şekilde bitkin düştüğünü hiç unutamam.

Şüphesiz Mimozam diye hitap ettiği ayrıca benimde beğenerek çok takdir ettiğim Hülya Aydın hanımın samimiyet ve içtenlik ile harmanlanmış güzel çabaları sayesinde Paşa’nın morali son zamanlarda baya düzelmişti.

Paşa sadece çok sevdiği ve kendisine yakın gördüğü kişilere bir lakap takar ve onlara o lakap ile sürekli hitap ederdi. Hülya hanımı da çok sevmiş olsa gerek ki ona da Mimozam lakabını vermişti.

Belgesel faslı işte böyle bir motivasyon sayesinde ama yine de büyük zorluklar içinde çekilebilmişti.

Ancak benim bildiğim ve tanıdığımı zannettiğim Paşanın içinde bulunduğu sağlık sorunlarına rağmen Belgesel çekimlerinin devamında ki TV Programı ve yeni Albüm Çalışmaları gibi yoğun ve üstesinden gelemeyeceği bir programı gözüne kestirmiş olabileceğini ihtimal dışı görüyorum.

O her zaman kendisini gayet iyi ölçebilen ve sınırlarını çok net görebilen birisiydi.

Paşa gerçekten çok enteresan ve farklı bir şahsiyetti, hayatın insanlığa sunduğu bütün birbirine zıt ve muhalif kavramları bile eşsiz bir harmoni içinde mizacında barındırıp kendisine has zarafetiyle yaşatabilen olabildiğince renkli ama bir o kadar da ölçülü ve ayakları yere basan sağlam bir kişiliğe sahipti.

O hem halkın içindeydi ama aynı zamanda da insanların ulaşamayacakları kadar uzak bir yıldızdı başka bir adıyla Sanat Güneşimizdi.

Özel hayatında kimsenin olmadığı kadar Duygusal ama konu sanatına ve işine gelince hepimizden daha özenli daha sabırlı daha titiz ve kendisine karşı son derece gerçekçi ve acımasız olabiliyordu.

O her şeyden önce herkese ve her şeye karşı müthiş saygılıydı, diğer taraftan büyük bir yenilikçi olmakla birlikte çok aykırıydı ama aynı zamanda da tahmin edemeyeceğiniz ölçüde muhafazakârdı.

Kısacası farklıydı hem de çok farklıydı…

Burada vurgulamaya çalıştığım şey Paşa kesinlikle duygularına gerçeğini görmezden gelebilecek kadar kendisini kaptıracak birisi değildi…

Tam aksine beni ilk etapta ciddi hayrete düşüren bu kararını perde arkasındaki bütün şüphe uyandıran parçaları birleştirerek değerlendirdiğimde gördüğüm şey müthiş bir farkındalık ile kurgulanmış Final yani Paşanın değimi ile ''Son Gece''.

Paşa geceleri geç saatlere kadar oturmasını severdi bende o zamanlarda çok yoğun çalıştığım için ancak gece geç saatlerde eve varabilirdim ve biz onun Bodrum zamanlarında gece vakitleri saatlerce konuşur dertleşirdik hatta bazen sohbetimiz sabahlara kadar sürdüğü için uyumadan işe gittiğim çok olmuştur…

Bodrumdaki Belgesel çekimlerinden yaklaşık 2 hafta sonra bir geçe yine beni arayıp bu sefer İzmir TRT Stüdyolarında yapılacak TV Programını haber verdiğinde çok şaşırmıştım. ‘Paşam nasıl olacak bu emin misiniz? Madem kararlısınız o vakit yine Evinizde bu programı yapsak daha uygun olmaz mı? dedim. Paşada karşılığında Kumru Hanım bende çok düşündüm lakin inanın ev ortamında yapılan işler beni çok daha fazla yoruyor. Ev sahibi olmanın bana yüklediği sorumluluk duygusu ve beraberinde getirdiği kargaşa işe olan dikkatimi büyük ölçüde bölüyor ve bunun neticesinde ziyadesi ile yıpranıyorum. Lütfen siz endişe etmeyin böylesi benim için daha hayırlı olacak hem çocuklar sağ olsun benim rahatım ve sağlığım için her bir ayrıntıyı düşünmüşler her şey gayet güzel olacak siz sadece zahmet olmaz ise vakitlice orada olmaya bakın deyip her zamanınkinden farklı olarak sohbeti fazla uzatmadan sonlandırdı.

Gerekçesi o anda bana da son derece makul geldiği için üzerinde çok fazla duramadım ve dediği üzere çekimlerden 1 gün önce vakitlice İzmir’e uçup otelime yerleştim.

Çekim günü TRT İzmir Stüdyolarına geçmeden önce Ajda Pekkan ile Otelinde buluştuk Ajda Pekkan da Muazzez Ersoy la birlikte o gecenin onur Konuğuydu ve ondan öte yıllardır makyajını yapıyor olmamın yanında en yakın arkadaşlarımdan biriydi.

Ben Makyaj Çantamı beraberinde getirmiştim ve Ajda’ya senin makyajını şimdi yapmak durumdayız dedim.

Paşa tabi o güne kadar uzun zamandır bir faaliyet göstermediği için ve bizde Ajda ile o sıralar nerdeyse siyam ikizi durumunda her yere beraber gittiğimizden ötürü olsa gerek bu durumu elinde olmayarak garipsemişti.

Sanki biraz alınır gibi olduğunu hissettim ve ona şunu söyledim…

“Ajdacım sen ben olmasam bile kendi makyajını kendin çok da güzel yapabilirsin ancak Paşanın durumu farklı onun böyle bir şansı yok o yüzden onu böyle bir günde yalnız bırakamayız” dedim.

O da sağ olsun bunun üzerinde anlayış göstererek çok olgun davrandı ve bana hak vererek ona yakışacak şekilde asil bir duruş sergiledi.

Normalde sanat camiasında ve hele Ajda gibi uluslararası konumda Star olmuş birisinin bu şekilde anlayış göstermesi hiç de alışıla gelmiş bir şey değildi.

İşte bu Ajda farkıydı ve o bu yüzden benim için özel kabul ettiğim birkaç insandan biriydi.

Neyse bu güzel diyaloğun üstüne Ajda’nın makyajını yapıp TRT İzmir Stüdyolarına giderek Makyaj odasına düzenimi kurup Paşayı beklemeye başladım…

O sırada TRT Stüdyolarında inanılmaz bir hazırlık vardı herkes her şeyin mükemmelin ötesinde olması için insanüstü bir gayret içindeydi.

Kürşat Bey ve Paşanın Manolyası Hülya Aydın Hanım her ayrıntıyı ince ince hesaplamış ve TRT Stüdyolarında o güne kadar görülmemiş görkemde bir organizasyon tertip etmişlerdi.

Her şey tek kelimeyle mükemmeldi…

Paşa TRT Stüdyolarına vardığında bütün TRT ekibi, Organizasyonun bireyleri ve meraklı basın elemanları Paşayı Padişahların Cülus törenini bile gölgede bırakacak bir ihtişamla karşılayıp makyaj odasına getirdiler.

Bahsettiğim beni iyiden iyiye endişelendiren diyalogdan sonra Paşanın makyajına başladım diğer taraftan tüm hızıyla Programın son hazırlıkları tamamlanıyordu ve Muzaffer Çaha beyin Paşa için o akşama özel diktiği Son Gece kostümü gelmişti ki ben o Kostümün manasını o hengâmda herkes gibi pek idrak edememiştim.

Ancak şimdi bütün parçaları birleştirince ne kadar manidar olduğunu ve Paşa tarafından büyük bir farkındalık ile kurgulandığını görebiliyorum.

Makyaj bitip Kostüm Muzaffer beyin refakatinde denenip giyinildikten sonra Stüdyoya geçildi.

Programın onur konukları Ajda Pekkan ve Muazzez Ersoy çoktan yerlerini almıştı ancak önce merakla bekleyen basın mensuplarının soruları için kısa bir basın toplantısı düzenlendi ve ardından Ajda ve Muazzez Hanım anons edilerek programa katıldılar.

Aslında her şey gayet iyi gidiyordu gözlerim sürekli paşadaydı ve oda bana ara ara bakışları ile endişe edilecek bir şey olmadığının mesajını veriyordu.

Biz bunu çekimlerde hep yapardık ben çekim esnasında onun görüş alanında bir yerde olurdum ve bu sayede sürekli göz temasında olurduk şayet ters giden bir şey fark edersem bakışım ile bunu ima ederdim ve Paşada çekimi durdurup müdahale edebilmemi sağlardı.

Program gayet keyifli bir şekilde ilerliyordu ta ki Paşa için TRT Radyosu tarafından özel hazırlanmış ödülü takdim etmek üzere kendisi sahneye davet edilene kadar.

Paşanın TRT Radyolarında ilk şarkısını seslendirdiği Mikrofonu ona minnet ve şükranlarını temsil eden bir ödül olarak vermeyi uygun görmüşlerdi.

Esasında çok hoş bir jestti ancak Paşa o anons ile birlikte yükselen duyguları bir taraftan ve kendine has duruşunu muhafaza etme kaygısı bir diğer taraftan olsa gerek bu iki baskın dürtü arasındaki dengeyi kontrol etmekte zorlandığı bir heyecana kapılmıştı. Bu durumu beden dilindeki sıra dışı belirtilerden çok net okuyabiliyordum. Etrafına adeta bir tanrıça edasıyla dinginlik ve huşu saçan Sanat Güneşimiz o an itibarı ile temsil ettiği makamın ağırlığını sağlık koşullarından ötürü taşıyamama endişesi ve hatta bunun ötesinde bu endişeyi dışarıya yansıtmama mücadelesi gibi kendi içinde adeta bir savaş veriyordu.

Benim kanaatime göre, Hülya Hanım onun Koluna girip sahneye doğru ilerlerken Paşa Kalp Krizi geçirmeye başlamıştı ve ona rağmen insanüstü bir gayretle düşlediği Finale muhalefet etmemek için direndi ve ödül merasiminin sonuna kadar dayandı.

Ondaki tuhaflığı Hülya hanımda fark etmiş olsa gerek ki neredeyse 3 kg ağırlığındaki Mikrofonu Paşa elinden düşürmek üzere iken müdahale ederek elinden aldı.

Paşa bir yandan kalp krizi geçirirken diğer taraftan son gücü ile asil duruşunu bozmamak sureti ile teşekkürlerini iletti ve program arasına girilmesi ile birlikte kendisini iyi hissetmediğini belirterek nazik bir şekilde insanların affına sığınıp biraz dinlenmek üzere makyaj odasına götürülmesini rica etti.

Zannedersem Kürşad Bey ve Erkmen Sağlam koluna girerek makyaj odasına doğru ilerlemeye başladık.

O esnada bence Paşa fiilen bizden ayrılmıştı sadece ruhunu teslim etmek için kamera ve kalabalıklardan büyük bir irade gücü ile uzaklaşmayı bekliyordu.

Makyaj odasına yaklaştığımızda son kelimesinin “Şimdi bize burada düşmek yakışmaz değil mi ?” olduğunu hatırlıyorum. Ardından kapı açıldı ve odaya girdik, içeriye adımını atması ile birlikte onu tutan arkadaşların elinden kayarak yere yığıldı ben refleks olarak kafası yere çarpmasın diye tutmaya çalıştım ama mani olamadım elimden kayarak yere yığılmıştı…

O andan sonrasını çok net hatırlayamıyorum sadece öldüğüne inanamamıştım ve o kadar kendimden geçmişim ki çok yakın arkadaşım olan Erkmen Sağlam beni bir süre sakinleşene kadar başka bir odaya kapatmıştı.

Anlatılanlara göre Paşa yere yığılması ile ruhunu teslim etmesi bir olmuş bütün müdahaleler neticesiz kalmıştı.

Benim için ömrümün en acı ve en talihsiz günü olarak andığım bir gündür ve Paşa ile ilgili anılarımda halen acı ile hatırlanmaktadır. Neyse ki sevgili Paşa ile ilgili o kadar çok güzel anılarım var ki ancak onlarda teselliyi bulabiliyorum.

Batmayan Güneş Zeki Müren Belgeselinden Oya Tolga Röportajı

Comments


Featured Posts
Recent Posts
  • Facebook App Icon
  • Twitter App Icon
  • Google+ App Icon
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • YouTube Social  Icon
  • Instagram Social Icon

 OYA TOLGA MAKE-UP STUDIO

 

Süleyman Seba Cad. No: 74-9 Maçka / Beşiktaş /İstanbul 

Tel: 0212 261 6875

© 2016 Oya Tolga Official Homepage 

bottom of page